9.1.06

Hava cok soguk.

Karanlik coktukten sonra bu mevsimde, Kabil sokaklarinda kimsecikleri bulamazsiniz. Her yer parildayan cam buz ve titreserek copleri karistiran sokak kopeklerine teslimdir. Her sey donmustur, kerpic evlerin derme catma bacalarindan savrularak cikan siyah dumanlar, ufak bir jenerator alabilecek kadar sansli olanlarin pencerelerine yansiyan soluk, titrek bir isik ve bir de gecenin karanliginda ilerleyen jipimizin farlari haric.

Afganistan'da ne kadar cok Turkce konusan oldugunu gorseniz sasirirsiniz, sadece Ozbekler degil, Pestunlardan bile sizinle iletisim kurup, tercumanlik yapacak kadar cok Turkce konusabilenler var. Tercumanlarimizdan birinin yemek davetine gidiyoruz, istemeye istemeye, daha once hemen hepimizin lokal yemeklerle ilgili kotu anilarimiz var.

Sehrin oldukca disina ciktik, kimse konusmuyor ama aslinda hepimiz tedirginiz. Afganistan genelinde gorev yapan NGO'lara guvenlik raporu ve degerlendirmesi hizmeti sunan bir kurulus var, buradaki Turk elciligi vasitasiyla o rapor duzenli olarak bizim de elimize geciyor. Bu ayki, her zamankinden daha karanlik, uyusturucu baronlarinin artan askeri hareketlilik ve onlemlerden nasil rahatsiz oldugu, bunun sonucu olarak artan intihar bombalamalari, yabancilari kacirmaya yonelik tesebbusler, uyarilar... Takip etmeme ragmen hic bir basin organinda gormuyorum ama Kabil'in icinde bile sik sik bombalar patlar oldu artik. Butun bunlarin uzerine, 4 adet Turk muhendisi hizla giden bir jipin icinde sehrin disinda, karanlik sokaklara dogru ilerliyor. Turk cesareti!

Elinde kalasnikof, ustu basi dokulen bir adam yolun ortasinda simdi, eliyle durmamizi isaret ediyor. Sofore durma demek istiyorum, devam et, ama o zaman arkamizdan ates etmemesi icin bir neden yok. Dursak bir sonraki guvenlik raporunda kendimize bir yer edinecegimizi dusunuyorum. Kisa bir sessizlik, ne yapacagimizi bilemiyoruz, yaklasinca, kendisi de Afgan hava kuvvetleri (!) dagitilmadan once pilot binbasi olarak jet ucagi kullanmis olan soforumuz, askerin uniformasini taniyor, ve duruyor, aralarinda Farsca bir seyler konusuyorlar ve yola devam ediyoruz. Anladigim kadari ile bir kac yuz metre ilerideki bir kislanin guvenlik devriyelerinden biriymis.

Biraz ilerde yol kenarinda bizim tercumani goruyoruz. Araci park edip kitliyoruz. İki tarafi surekli devam eden kerpic avlu duvarlari ile cevrili, zemini buz tutmus, zifiri karanlik ve issiz bir sokaktan iceri dogru giriyoruz. Ufak el fenerlerinin isiginda, dondurucu sogukta on dakika kadar yuruyoruz.

Girdigimiz avluya bakan iki, belki de uc hane var, daracik bir merdivenden bir ust kata cikiyoruz. Camli bir kapinin arkasinda disarisi kadar soguk bir oda, kadife bir perdeyle ortulmus diger bir esikten gecince, icerde yanmakta olan kucuk mazot sobasinin sicakligi carpiyor donmus yanaklarimiza.

Kan kirmizisi Afgan halilarinin orttugu koltuklara oturuyoruz. Siyah beyaz bir resim carpiyor gozume, eski bir cercevede solgun bir kare; siyah kemik cerceveli gozlugu kemerli burnuna tam oturan, 40larinda, kir sacli, takim elbise ve kiravatli bir adam ve yaninda beyaz tenli masum bakisli, basortusu basinin gerisine kadar kaymis, kahkulleri gorunen bir bayan. Adamda burokrat havasi var diye dusunuyorum, yanilmiyorum, ev sahibimizin Zahir Sah doneminde devlet memurlugundan emekli olmus babasiymis, 30 yillik kan, gozyasi, sefalet ve yokluk doneminden hemen once, cekilecek 30 yillik acidan, arkasindan gelecek belki de 30 yillik gizli esaretten bir kac ay once belki de.

Yemek hepimizi yaniltiyor, simdiye kadar Afganistan'da yedigim en guzel yemeklerden biri, hepimiz tika basa doymus olarak kalkiyoruz yer sofrasindan, yarim saat kadar gozumuz Afgan televizyonunda, cayimizi yudumluyoruz. Kapitalizmin azgin pazarlama ve sartlandirma araclarinin tuketim kulturu acisindan henuz bakir bu topluma nufuz edebilmek icin ne kadar cabuk harekete gectigini farkediyorum. Hangisi daha kotu bir dusman, merak ediyorum. Gorebildiginiz ve dusman oldugunu bildiginiz mi, yoksa dost zannettiginiz ve asla yerini bilmediginiz mi?

Karanlik geceye kavusuyoruz tekrar, burada tek gerceklik iliklerinize isleyen soguk.

6.1.06

Kilic buldum laaan...


Eh, adamlar oyle zengin ki, coplukleri bile bizim ve Afganlarin agizlarini sulandiriyor.

Tadilat yapacagimiz binayi bosalttilar ama, kendi kavramlarina gore bosalttilar. Geride bir suru ivir zivir biraktilar. Eski haritalar, ufak tefek ilkyardim malzemeleri, dolaplar, raflar, koltuklar, kitaplar ( yuzlerce), program cdleri, tablolar, klimalar, el aletleri, bilgisayarlar (cuss dediginizi duyar gibiyim, bu konu biraz karsik hic girmeyecegim), hoparlorler, ve bir milyon farkli birinci dunya ivir ziviri, ve de....

1 ADET KATANA!!!

Eh millet kapis kapis giristi. Ben hic bisey almadim. Eksik olsun. Kilici ne yazik ki benden once goren bi muhendis arkadas aldi, onun izinde olmasindan faydalanip su anlik el koymus bulunmaktayim. Masamin yaninda tutuyorum, yakinda sahaya onunla cikicam, kirik mirik, uyduruk maltepe pazari isi ama zevkli bisey lan kilic.

Savulun...

5.1.06

Donuyuruzzz!!


1 Ocak sabahi, bembeyaz bir Kabil'e uyandik.

Mevsimin ilk kari, beklemedigimiz bir anda indi. Ve beraberinde anormal bir soguk getirdi. Saha calismalarimiz ciddi sekilde durakladi, beton dokerken kalibin icini isitmak icin kullandigimiz, kis santiyelerinin vazgecilmezi, mazotlu isimak'lar kulliyen dondu. Mazotlar araclarin depolarinda donuyor. Ofisimizi isitan klima sistemi tamamen donarak kullanilmaz hale geldi. Inanmasi guc ama ofisteki duvar saati de donmak suretiyle rahmetli oldu.

Bu satirlari uzerimde 10 kat kiyafet ve donmus parmaklarla yaziyorum, yarini goremeyebiliriz. Yiyecegimiz ve suyumuz az, surlara giderek daha az okcu sevk edebiliyorum, gece nobetlerinde adamlarimi kaybediyorum. Dusman kapinin arkasinda, seslerini duyuyoruz, oh hayir, geliyorl....